MHA - Bugün sabah erkenden uyandım, ama itiraf etmem gerek, alarmı üç kez erteledikten sonra kalkabildim. Bilmiyorum, sanırım bu sonbahar havası beni biraz tembel yapıyor. Neyse, sonunda kalktım ve kendime kahve yapmaya koyuldum. Bu arada, kahvesiz bir sabah düşünemiyorum. Siz de öyle misiniz? İlk yudumu aldığımda hayat bir anda daha güzel görünüyor sanki.
Kahvemi yudumlarken pencereden dışarı bakıyorum. Ağaçların sararmış yaprakları, sokakta aceleyle yürüyen insanlar… Bazen düşünüyorum, bu koşuşturma nereye kadar? Hepimiz bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz ama aslında nereye gidiyoruz, gerçekten biliyor muyuz?
Tam da bu düşüncelerle boğuşurken, telefonum çaldı. En yakın arkadaşım arıyor. Sabah sabah neden mi? Çünkü geçen gün ona bahsettiğim bir dizi vardı ve tabii ki o da izlemeye başlamış! Ama komik olan şu ki, en heyecanlı yerinde bırakıp "N’olur spoiler verme!" dedi. Eh, ben de bu teklifi kabul ettim. Zaten diziyi izlerken her anını yeniden yaşıyormuş gibi anlatıyorum, o yüzden spoiler’ı bırakıp uzun uzun hikayeyi yeniden anlatabilirdim, haha!
Şimdi tekrar düşündüğümde, belki de bu sabahki düşüncelerim o kadar da karışık değil. Hayatın hızına yetişmeye çalışırken bazen durup kahvemizi yudumlayıp pencereden dışarı bakmayı unutmamalıyız, değil mi? Çünkü ne olursa olsun, o kısa anlarda, o sakinlikte gerçekten "ben" olabiliyorum. Sonra zaten hayat tekrar hızlanıyor, işler, telefonlar, yapılacaklar listesi… Ama olsun. Şimdilik şu son yudumu alıp biraz da dinleneyim diyorum.