9549,89%1,94
34,53% 0,17
36,00% -0,63
3009,75% 1,62
5006,70% 1,01
Terör saldırılarından hemen sonra getirilen yayın yasaklarının dedikodu ve söylentinin önünü açabildiğine dikkat çeken uzmanlar, bu gibi durumlarda medyanın hızlı ve en doğru biçimde bilgilendirilmesinin önemine vurgu yapıyor.
Terör saldırılarından hemen sonra getirilen yayın yasaklarının dedikodu ve söylentinin önünü açabildiğine dikkat çeken uzmanlar, bu gibi durumlarda medyanın hızlı ve en doğru biçimde bilgilendirilmesinin önemine vurgu yapıyor. Medyadaki yanlış haberlerin önemli bir kısmının gazetecilerin doğru bilgiye ulaşmada yaşadıkları güçlüklerden kaynaklandığını kaydeden Prof. Dr. Süleyman İrvan, olağan dışı durumlarda güvenilir doğrulama platformlarının devreye girmesi gerekliliğinin altını çizdi.
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan, terör saldırıları sırasında medyaya yayın yasağı getirmenin doğru bir tercih olmadığını ifade etti.
Öncelikle ilkelere dayalı habercilik yapılmalı
Prof. Dr. Süleyman İrvan, terör olayları yaşandığında yapılan haberciliğin de tartışma konusu olduğuna dikkat çekti ve sözlerine şöyle devam etti:
“Açıkçası bu konuda oldukça iyi oluşturulmuş gazetecilik etik ilkeleri mevcut. Gazeteciler öncelikle kendi meslek ilkelerini özümsemeli ve ilkelere dayalı bir habercilik yapmalı. Örneğin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde ‘Gazeteci kamuoyunu doğru bilgilendirme hakkı ile terör propagandası arasındaki farkı gözetir’ deniliyor. Yani gazeteci terör olayını elbette doğru biçimde haberleştirmeli ancak terör örgütünün propagandası olarak değerlendirilebilecek şekilde sansasyonelleştirmemeli, halkta korku ve panik oluşturacak bir tarzda haber yapmamalı. İyi bir gazeteci bunun ayırdına varabilen gazetecidir. TGC Bildirgesi iyi gazeteciliğin ölçüsünü de koyuyor. Bildirgede ‘Ölümlere ilişkin haberlerde sansasyonel ve acıları artıracak üslup kullanılamaz. İnsanlarda travma yaratacak kan ve şiddet içeren fotoğraflara yer vermez, saldırının sonuçlarını korku ve yılgınlık yaratacak biçimde büyütmez’ ifadeleri yer alıyor.”
Yayın yasağı komplo teorilerine yol açıyor
Yayın yasaklarının yanlış bir tercih olduğunu ifade eden Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Çünkü yayın yasakları aslında daha tehlikeli olan dedikodu ve söylentinin önünü açıyor. İnsanlar ‘Demek ki çok kötü bir şeyler oluyor, bizden bir şeyler gizleniyor’ diye düşünmeye başlıyor. Komplo teorileri devreye giriyor. Dahası, mevcut yasalarda yayın yasağı getirmenin yasal bir dayanağı olduğu da oldukça tartışmalı. Sadece, RTÜK Kanununun 7’nci maddesinde yayın yasağı getirme koşulları tanımlanmış durumda. İlgili maddede ‘Savaşlar, terör amaçlı saldırılar, doğal afetler ve benzeri olağanüstü durumların ortaya çıkardığı kriz zamanlarında da ifade ve haber alma özgürlüğü esas olup, yayın hizmetleri önceden denetlenemez ve yargı kararları saklı kalmak kaydıyla durdurulamaz. Ancak, millî güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda, Başbakan veya görevlendireceği bakan geçici yayın yasağı getirebilir’ ifadeleri yer alıyor. Dikkat edilirse bu maddeye göre yayın yasağı sadece çok olağan dışı durumlarda getirilebilir.” dedi.
Medya hızlı ve doğru biçimde bilgilendirilmeli
Terör olayları ya da benzeri olaylar yaşandığında yapılması gerekenin medyayı hızlı ve en doğru biçimde bilgilendirmek olması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Hemen bir kriz merkezi oluşturup bu merkez üzerinden medyaya düzenli ve sağlıklı bilgi akışı sağlanırsa yanlış haberlerin de önüne geçilebilir. Böylece yanlışlıklarda anında düzeltilebilir. Gazeteci haberini yaparken yetkililere kolayca ulaşabiliyorsa, bilgi alabiliyorsa haberini daha hızlı ve doğru biçimde yapacaktır. Medyadaki yanlış haberlerin önemli bir kısmı, gazetecilerin doğru bilgiye ulaşmada yaşadıkları güçlüklerden kaynaklanıyor.” ifadelerini kullandı.
“Olağan dışı durumlarda güvenilir doğrulama platformlarının hızla devreye girmeli”
Her şeyden önce hiçbir gazetecinin kasıtlı biçimde bilgi kirliliğine yol açacak şekilde bir yalan haber yapmaya girişeceğine ihtimal vermediğini belirten Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Bilgi kirliliği daha çok doğru bilgi akışının sağlanmadığı durumlarda ortaya çıkan bir sorundur. Her zaman en sağlıklı yöntem, saydamlık ve doğru bilgi paylaşımıdır. Yetkili kurumlar kriz yönetimini iyi yapar ve toplumu bilgilendirme görevini sağlıklı biçimde yerine getirirlerse bilgi kirliliği de hızla etkisini yitirecektir. Terör olayları gibi olağan dışı durumlarda güvenilir doğrulama platformlarının hızla devreye girmesi ve yalan haberlerin bu platformlar tarafından teşhis edilerek toplumla paylaşılması iyi bir önlem olacaktır. Ancak, doğrulama platformlarının tarafsız ve güvenilir olmaları birinci koşuldur.” diye konuştu.
Erişim engeli doğru bir yaklaşım değil
Prof. Dr. Süleyman İrvan, bir sosyal medya platformuna tümden erişim engeli getirmenin demokratik bir toplumda kabul edilebilecek bir önlem olamayacağını söyledi ve sözlerini şöyle tamamlandı:
“Erişim engeli örneğin sürekli yalan haber yayan, terör propagandası yapan hesaplara getirilebilir ancak bir platforma tümden erişim engeli getirmenin doğru bir yaklaşım olmadığını söyleyebiliriz. Bu yaklaşım halkın haber alma özgürlüğünü engellemektir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’ncu maddesi, basın özgürlüğünün hangi durumlarda ve nasıl sınırlandırılabileceğini açık biçimde ortaya koyuyor. Bu sınır önlemin ölçülü olmasıdır. Ölçüsüz bir önlem ifade ve basın özgürlüğüne zarar verir. Bir sosyal medya platformuna tümden erişim engeli getirme ya da bant daraltması yoluyla sosyal medya platformunu işlemez hale getirme ölçülü bir önlem değildir.”