9470,18%1,09
34,56% 0,25
36,03% -0,55
2994,82% 1,12
5006,23% 1,01
Yeme bozuklukları doğası gereği fiziksel görünüm ön plana çıktığı ergenlikte başlıyor. Çocuk sosyalleştiği için çevre ve arkadaş faktörleriyle fiziksel görünümü daha fazla önemsiyor.
Yeme bozuklukları doğası gereği fiziksel görünüm ön plana çıktığı ergenlikte başlıyor. Çocuk sosyalleştiği için çevre ve arkadaş faktörleriyle fiziksel görünümü daha fazla önemsiyor. Anne baba etkisinin bu tip bozukluklarda çok daha fazla öne çıktığına dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Anoreksiya Nervoza, Blumia Nervoza ve diğer kısıtlayıcı tip yeme bozukluklarını çocukluk döneminde duygusal ihtiyaçların karşılanamamasına bağlıyor. Yeme bozukluklarının arka planında beden imaj bozukluğu yani kendi bedenini beğenmeyen çocuklar var diyen Tarhan, bu kişilerin kilo alma ve beden algısı bozuk olduğu için kendilerini zayıf oldukları halde kendilerini kilolu algıladıkları öyle ki makarnayı cm ile ölçüp yiyecek kadar takıntılı olabildiklerini söyledi.
Nasıl protein, karbonhidrat veya vitamin alınmadığında hastalıklar oluşuyorsa, duygusal ihtiyaçlar giderilmediği zaman da insanlar hasta oluyor. İşte bir çeşit yeme bozukluğu olan Anoreksiya Nervoza’da kişiler 29-30 kilo olmalarına rağmen güzel gözüktüğünü algılıyor ve şişmanlama korkusu yaşıyorlar. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan farklı yeme bozuklukları ve nedenleri konusunda önemli bilgiler verdi.
Makarnayı cm ile ölçüp yiyecek kadar takıntılıdırlar
Anoreksiya Nervoza hastalarının sürekli aynaya bakarak kilo alma endişesiyle yeme kısıtlaması yaptıklarını söyleyen Tarhan “Bu şekilde zamanlarının 60 dakikasının 50 dakikasını fiziksel görünüme ayırarak yaşarlar. Hata kendilerinin öldürecek derecede yıkıcı bir açlık içerisine sokabilirler. Yeme bozukluklarının arka planında beden imaj bozukluğu yani kendi bedenini beğenmeyen çocuklar vardır. Kilo alma ve beden algısı bozuk olduğu için zayıf oldukları halde kendilerini kilolu algılarlar. Devamlı aynaya bakarlar, yalnız yemek yemek isterler, yiyeceklerini saklarlar, ruh hali değişimleri çok fazladır, sosyalleşmekten kaçarlar, özellikle yemek ortamlarına girmek istemezler. Gıdanın besin içeriğine aşırı odaklıdırlar. Makarnayı nerdeyse cm ile ölçüp yiyecek kadar takıntılıdırlar. Anoreksiya Nervoza’nın Blumik tip yeme bozukluğunda yedikten sonra gidip kusma ve telafi davranışı vardır. Aşırı egzersiz yaparlar. Günümüzde özellikle batı modernitesinin etkisi olan yerlerde çok yaygınlaştı. Doğu toplumlarında daha az görülmekle beraber toplumdaki oranı iletişim ve medyanın etkisiyle küresel olarak etkilendi.” diyerek bu vakaların %15’i ölümle sonuçlandığına da dikkat çekti.
Erkeklerde Bigoreksiya
“Anoreksiya’nın erkek çocuklardaki karşılığına da Bigoreksiya deniyor. Yani ‘Mükemmel kas görünüme sahip olmalıyım, zayıf kalmalıyım ve yağsız olmalıyım’ duygusu olarak tanımlayabiliriz. Bu biraz daha erkek tipi bir yeme bozukluğu. Bu kişiler vaktinin çoğunu spor salonunda geçiriyor, ölümüne spor ve ağır egzersizler yaparak takviye edici ilaçlar alıyor”
Yeme bozuklukları duygusal ihtiyaçları karşılanmayan çocuklarda gözüküyor
Bu bozukluklarda özellikle anne çocuk ilişkisinin daha çok öne çıktığını vurgulayan Tarhan, “Evde en çok yüceltilen, konu yemek olduğu için ‘Yedin yemedin’ itişmesiyle çocuk tam zıttına yöneliyor. Çocukluk döneminde duygusal ihmal yaşayan bireylerin ailelerine baktığımızda elinde tabakla arkasından koşturuyor, yediriyor, içiriyor ama çocukta duygusal bir aktarım oluşmuyor. Duygusal ihtiyaçları karşılanmayan bir çocukta anneye karşı hem sevgi hem öfke gelişiyor, güvenli değil kaygılı bağlanma oluşuyor. Böyle durumlarda öfkesini gidermek için anneye karşı öfkeyi bedenine hapsediyor ve bunu çok belli etmiyor. Kendini cezalandırıyor, anneden öç alıyor aslında. Anne ‘ye’ dedikçe o yemiyor. Annesini kızdırıyor ve bu durum hoşuna gidiyor. Doğrudan gösteremediği öfkeyi dolaylı olarak annesini kızdırarak pasif agresif bir tepki şeklinde ortaya koyuyor. Ailesiyle oynamak, konuşmak isteyen bu çocuk içindeki boşluk duygusunu yemekle dolduruyor, hatta bazen bu tutum obeziteye kadar gidiyor. Hatta bazıları ergenlikten sonra da anneye babaya şiddet uygulamaya başlıyor. Çocukta suça eğilim olmasa bile ayını bir kedinim köşeye sıkışınca atladığı tepkiyi veriyor.” dedi.
İyi görünürsen değerlisin, iyi görünmezsen değersizsin
Özellikle kız çocuklarında fiziksel görünüm değerlilik ölçüsü olarak kabul ediliyor diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kiloluysa çocukta utanç uyandırılıyor, ‘çirkin gözüküyorsun, kendine bakmıyorsun’ diyerek değersizlik duygusu öğretiliyor. Japon toplumlarında başarı değer ölçütüdür. ‘Başarısızsan değersizsindir’ diye öğretildiği için başarısız olan intihara kadar gidiyor. Batı toplumlarında ise ‘Güzel değilsen değersizsin’ diye öğretiliyor. Sosyal medya da fiziksel görünüm algısını çok etkiliyor. Özellikle beğeni alma beklentisi, kişinin kendine verdiği değerle doğru orantılı hale geliyor. ‘Çok beğeni alırsam değerliyim az alırsam değersizim’ gibi… Beslenme alışkanlığı, sosyal medyada iyi görünme haliyle çok yakından ilgilidir. Bir nevi iyi görünmeyi kutsallaştıran ‘fetişizm’ gibi. İyi görünürsen değerlisin, iyi görünmezsen değersizsin…”
Önce beyin kimyası düzeltiliyor
Anoreksiya Nervoza’da 3 ayaklı bir tedavi uygulanması gerekliliğine dikkat çeken Tarhan; “Tedavi için doktorun, hastanın ve ailenin yapacakları şeyler var. Öncelikle kişilerin beyin fonksiyonlarına bakıyoruz. Çünkü beyinin beden algısı bozuluyor, beyinde açlık duygusu da kalmıyor, serotonin, dopamin gibi kimyasallar azalıyor. Hormonlar ve bağışık sistemi bozuluyor, zayıflıyor ve sık sık hasta oluyorlar. Açlık, tokluk ve yemek yeme ihtiyacı hissetmiyorlar. Hastalığın şiddetine göre manyetik tedaviler uygulanıyor. Beyin kimyası düzeltilip belli bir noktaya geldikten sonra artık aile terapileri başlıyor” diyerek tedavi yaklaşımı hakkında bilgi verdi.
Anoreksiya Nervoza bir aile hastalığıdır
Tarhan tedavide ailenin önemini ise şu şekilde açıkladı: “Aile tarafına baktığımızda iyi niyetle hatalar yapıyorlar. Bu durumu ayrıca çalışıyoruz. Anoreksiya Nervoza bir aile hastalığıdır. Aileyi ele almayıp kişi üzerinden gidersek kişi aynı ortama girdiğinde hastalık tekrar nüksediyor. Aile değişime açıksa çok rahat, çok güzel, hızla sonuçlar alıyoruz. 6 aylık bir tedaviyle en ağır Anoreksiya vakasının bile düzeldiğini çok gördüm. Bazı hastalar tedaviden bir süre sonra ‘Ben niye böyle saçma şeyler düşündüm’ demeye bile başlıyor.”
Anoreksiya Nervoza ölümcül bir hastalıktır gibi bir düşünceye kapılmamak gerekiyor
Anoreksiya Nervoza’nın kendiliğinden düzelmeyen, kronikleşen bir hastalık olduğunu ve sabırlı bir tedavi süreci gerektirdiğini söyleyerek sözlerini tamamlayan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Hastalar tedavisiz kaldığı zaman kayıp hayat yaşayan bireyler haline dönüşüyor. Kişi tedavi olmazsa tekrarlama olasılığı var. Tedavi sonrası 2-5 sene arasında takipte kalıyoruz. Tedavi normal seyrinde devam ederse beyin normal yaşamayı otomatize ettiği için betosfer giriş nüks ihtimali kalmıyor. Diğer insanlarda olma ihtimali neyse hastada da o ihtimale geliyor. Bu nedenle ‘Anoreksiya Nervoza ölümcül bir hastalıktır’ gibi bir düşünceye kapılmamak gerekiyor. Tedavi tam kitabına uygun yapılırsa kişi hastalıkla ilgili olumsuz duyguları yenmek için yanlış başa çıkma stratejileri geliştirmiyor. Öfke, düşmanlık gibi kendine zarar verme duygularını yönetmeyi öğreniyor. Sıkıntı, korku, yalnızlık, utanç duyguları betosfer hissediyorsa ‘Kognitif Duygu Düzenleme’ metodu olarak isimlendirilen bir terapi tekniğini uyguluyoruz. Bu teknikle kişi negatif duygularını doğru şekilde yönetmeyi öğreniyor ve hastalığı nüks etmiyor.”