9724,50%-0,42
35,19% 0,30
36,73% 0,92
2968,28% 1,32
4806,92% 0,71
MHA-Danışman, Eğitmen ve Yönetici Koçu Selmin Gök, mobbingin hukukta tanımlanmış bir insanlık suçu olduğunun altını çizerken bu sorunla mücadelede liderlik gelişim programlarının ve kurum politikalarının önemini vurguladı.
MHA-Danışman, Eğitmen ve Yönetici Koçu Selmin Gök, mobbingin hukukta tanımlanmış bir insanlık suçu olduğunun altını çizerken bu sorunla mücadelede liderlik gelişim programlarının ve kurum politikalarının önemini vurguladı.
Mart ayında genç bir bankacının mobbing nedeniyle intihar ettiği iddiası basında ve sosyal medyada geniş yankı uyandırırken, dikkatler bir kez daha Türkiye’deki mobbing mağdurlarıyla birlikte iş yerlerinde mobbingi önleyici faaliyet ve uygulamalara çekildi. Psikolojik şiddet, baskı, yıldırma, zorbalık, taciz, rahatsız etme ve sıkıntı anlamlarında kullanılan ve iş yerlerinde genellikle gücü elinde bulunduran kişi ya da grupların diğerlerine psikolojik yollardan sistematik ve uzun süreli uyguladığı baskıyı ifade eden “mobbing”in, hukukta tanımlanmış bir insanlık suçu olduğunu belirten Selmin Gök “Mobbinge uğrayanlar sıklıkla stres, uyum bozukluğu ve depresyon yaşıyor. Yalnızlaşıyor, özgüveni düşüyor, çıkmaz bir durumda olduğunu düşünüyor ve sonuç olarak yaşama sevincini kaybediyor. Tüm bu ruhsal çöküntü ve buhran, fiziksel hastalıklara ve ne yazıkki intihar vakalarına neden olabiliyor” ifadelerini kullandı.
Yatay, dikey ve düşey mobbing olmak üzere üç türü bulunan mobbingin en yaygın olanının yöneticilerin astlara uyguladığı düşey mobbing olduğuna işaret eden Gök “Çalışana kaldıramayacağı kadar iş yükü vermek, özgüveni yok etmeye yönelik davranışlardan en yaygın görülen şekli olarak işini beğenmemek, işini ve davranışlarını sürekli eleştirmek, itibarsızlaştırmaya yönelik davranışlarda bulunmak örneğin dedikodusunu yapmak, herkesin içinde ya da tek başına olduğunda çalışanın giyimini, tarzını, seçimlerini aşağılamak, çalışanla dalga geçmek, açık ya da imalı olarak istifa etmesini istemek gibi birçok somut davranış örneği mobbing kapsamındadır” dedi.
Türkiye’de kadınların yüzde 70’i mobbinge uğruyor
Mobbing dava başvurularına ve mobbingin ruhsal etkileri üzerine çalışan kliniklerin istatistiklerine bakıldığında Türkiye’de mobbing mağdurlarının yüzde 70’ini kadınlar oluşturuyor. Şiddetin cinsel, fiziksel, finansal, duygusal tüm türlerine bakıldığında benzer istatistiklere ulaşılıyor. Haklar ve yaşam koşulları anlamında fırsat eşitliğinin olmayışı, ataerkil sistem içerisinde kadının hak ettiği yerde olamaması, yasaların ve süreçlerin yetersiz veya aksak işlemesi kadına yönelik şiddetin artışını da körüklüyor.
Türkiye’de kazanılan ilk mobbing davasının 2008 yılında Tülin Yıldırım’ın uzun süreli mücadelesinin sonunda olduğunu ileten Selmin Gök, mobbingin ispatının zorluğu, dava süreçlerinin uzunluğu ve yoruculuğunun mobbing mağdurlarının süreç içerisindeki direncini kırdığına işaret etti ve mobbinge maruz kalan kişilere şu önerilerde bulundu: “Sınırlarınıza sahip çıkın. İspatınızı kolaylaştırmak için mobbing günlüğü tutun. Alo 170 SGK danışma hattını arayın, şirket içindeki insanlarla konuşun, onlardan yardım isteyin. Uzun süreli ve tekrar eden şekilde şiddet içeren davranışlara maruz kalıyorsanız “Bende ne kusur var, acaba ben neyi hatalı yapıyorum” gibi düşüncelerden çıkın. Özgüveninizi ve itibarınızı başkalarının eline teslim etmeyin. Hukuki olarak haklarınızı ararken aynı şirket içerisinde çalışmaya devam etmek sizi psikolojik olarak katlanamayacağınız bir seviyeye getiriyorsa o şirketten ayrılın”.
“Kurum kültürü” ve “liderlik gelişim programları” kritik önem taşıyor
Çalışma hayatında hangi görevde ve unvanda olursa olsun bir kişinin diğer bir çalışanın hayatla ilişkisini zayıflatacak kadar şiddet uygulamasının asla kabul edilemeyeceğinin altını çizen Gök; şirketler için açık, şeffaf iletişimi destekleyen, çalışanların psikolojik, ruhsal ve sosyal güvenliğini sağlayan bir kültür oluşturulmasının kritik önemde olduğunu belirtti ve şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bugüne kadar her seviyeden binlerce yöneticiye liderlik eğitimleri ve koçluk veren bir kişi olarak tepe yöneticilerin günümüz liderlik anlayışının bir gereği olarak barışçıl, gelişimi destekleyen, açık ve şeffaf iletişim kurulan, çeşitliliğe alan yaratan, demokratik ve insani değerler açısından etik bir kültür inşa etmek için kritik rolde olduklarını iletmek isterim. En tepeden başlamak üzere tüm yöneticiler, bu kritik rolün sorumluluğun alarak, kurum içinde neler olduğunu sistematik olarak araştırmalı, kontrol noktaları geliştirmeli, çalışanlarla yakın temasta olmalıdır. Şirketler tüm yönetim seviyelerinin sürekli gelişimlerini liderlik eğitim programları aracılığıyla desteklemeli ve mobbingi önleyici politikalar geliştirmelidir”.