Hibya, 'Güncel' programında Dr. Ergun Dilek Murathanoğlu'nu stüdyosunda ağırladı.
Sohbet havasında gerçekleşen yayında, sanatın ve müziğin ruh sağlığı üzerindeki etkileri, barok müziğinin zeka üzerindeki etkileri ve çocuk eğitiminde müziğin kullanılması konuşulan konular arasında yer aldı.
Türk klasik müzliğini aileden beri sevdiğini dile getiren Dr. Ergun Dilek Murathanoğlu, Türk müziği korolarına katıldığını söyledi.
Murathanoğlu, kendini şöyle tanıttı:
'Benim ilk mesleğim ekonomi ve işletme mesleği. Ondan sonra ben tıp dalına geçtim. Çalışırkende hobi olarak veterinerlik alanında hizmet verdim. Aktif olarak çalışmayı seven bir insan olduğum için bana çok iyi geliyordu.'
'Müziğin her şeye büyük bir etkisi var'
Dr. Ergun Dilek Murathanoğlu, müziğin her şeye büyük bir etkisi olduğunu dile getirdi. Murathanoğlu, 'Psikatri dalında da eski Osmanlıdan da çok meşhurdur tamamen müzik ve su yöntemiyle insanı tedavi ederlerdi. Vucüttaki rahatlamayı sağlıyor. Halen yurt dışındaki kliniklerde hastalara belli müzikler olsun bunlarla destekçi olarak tedavi sağlanıyor. Ana dilinizde dinlediğiniz müzik size rahatlık versin diye.' ifadesini kullandı.
Murathanoğlu, gençlik yıllarınla hem okuyup hem çalıştığı dönemlerde sabahları eve geldiğinde arya dinlediğini vurguladı.
'Bir koku ile bile nerelere gidersiniz.' diyen moderatör Nilgün Serimoğlu, kitapalrını da müzik dinleyerek yazdığını ifade etti. Şiir konusuna değinen Serimoğlu, 'Müzikte, resimde, her şeyin bir şiiri var değil mi.? Güzel bir yemek yapıyorsunuz güzel bir sofra hazırlıyorsunuz işte şiir.” dedi.
Bir kişinin yemek yaparken müzik dinlemesinin kişiyi rahatlantığına dikkati çeken Dr. Ergun Dilek Murathanoğlu, 'Kişilerin anlayışına görüş açılarına bağlı. Şarkıları, şiirleri yazan kişiler yaşadıkları olaylardan yola çıkarak o duygusallıklarını paylaşıyorlar. Bir kişinin yemek yaparken bir sanatçıyı dinlemesi o onu rahatlatıyor.' şeklinde konuştu.
'Neresi ışık alırsa orası parlıyor'
Serimoğlu, 'Bizler bir kristal olduğumuzu düşünelim, neresi ışık alırsa orası parlıyor. Bizimde daha böyle estetik konularda müzik, resim, şiir konularına gittiğimizde daha üst vasetalar ışık alıyor. Ozaman düşünceler değişiyor.' ifadelerini kullandı.
Dr. Ergun Dilek Murathanoğlu, hastanın doktoruna olan güveninin bambaşka bir şey olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
'Bizim meslekte de konuşma, ikna etmek o kişiyi inandırmak çok önemli. Kişi size inanıyorsa yüzde 50’yi almışsınızdır. Bir hastanın doktoruna olan güveni çok bambaşka bir şey. Yurtdışında bir hasta bir kere sen diye hitap edemezsin. İsterse sokakta yatan bir kişi olsun. Kişiye ne olursa olsun değerini bildireceksiniz. Hastaya siz diye hitap edeceksiniz. Çalışan personel kim olursa olsun hastaya aynı şekilde hitap etmek zorunda. Böyle bir şey var. Buradaki benim gördüklerim yurtdışındakinden çok farklı. Yakınlık öyle değil ki. Bir hastaya yakınlık gösteririseniz belirli kontak şeyleri vardır. Bakışınızla, dokunuşunuzla, saygınızla bunlarla kişi sizin pona verdiğiniz değeri rahatlıkla anlayabilir. En azından size karşı da bir güveni olur. Ama dayı ne yapıyorsun.? Neyin var? Bu türlü bir yaklaşımla geldiği zaman tamamen değişik bir şey.'
Sağlık mensuplarının daha dikkatli olması gerektiğini düşünen Nilgün Serimoğlu, 'Adam birden bire geçmişteki hayatının bittiğini, yaptığı hiçbir şeyin öneminin kalmadığı bir alana geçtiğini düşünüyor. Bu küskünlük getiriyor. Ben bunu çok yakından gördüm. Onun yanın sıra da sağlık mensuplarımızın eksikliğini Allah göstermesin. Biraz daha dikkatli olabilirler tabi.' diye konuştu.
Hademesinden profesörüne kadar herkesin bu konuda dikkatli olması gerektiğine işaret eden Murahanoğlu, 'Bazen şöyle reaksiyonlar oluyor, gazetelerde haberlerde görüyoruz. ‘sen benim kim olduğumu biliyor musun.?’ İşte o tam bam teline bastığı anda o da feryadını yapıyor. Kişilerin üzerinde bu tür etkilerin ruhlarında açtığı yaralar veya ruh sağlığı bozuklukları. Çünkü kendini lüzumsuz hissediyor. Beklentiler azalıyor. Belirli yaşlardan sonra bu oluyor.' ifadesini kullandı.
Dr. Ergun Dilek Murathanoğlu 'Bizdeki eski büyük aile onlara aile içerisinde bakmak artık geçti. Herkes çalışıyor. Vakit yok ki ilgilenilecek. Türkiye olarak ben diyorum ki artık zamanı geldi, profesyonel ekipler bakım olarak bunları da yapmak lazım artık. Her psikolog her hastaya iyi gelmez.' dedi.
10-15 seneye yakın şizofrenlerle birlikte çalıştığını söyleyen Dr. Murathanoğlu, şöyle devam etti:
'Psikatri dalında kendisi yetiştiren şizofren dalında, veya da alzheimer kısmında bunları öne çıkartırlar. Ben 10-15 seneye yakın şizofrenlerle beraber çalıştım. Elalem bir akıllıyla uğraşamazken sizin 10 15 tane hastanız var. Bir hasta vardı hastanede koridorda yürüyor. Bir soru sordum orda ona. Dur dur dedi bana. Noldu? Dedim. Şu anda evleniyorlar dedi. Bakayım evet mi diyecek? Hayır mı diyecek? dedi. Hem o dünyayı yaşıyor hem sizi algılayabiliyor. Bu tamamen ayrı bir dünya. Bu kadar zor olan bir şeyde her zaman onu diyorum, takdirle de karşılıyorum. Sağlık elemanlarının gerçekten büyük bir sabırla beraber o kişilere bakmaları, tedavi sürecince yardımcı olmaları çok önemli.'
Barok müziğine de değinen moderatör Nilgün Serimoğlu, 'Bunun tecrübesi bizde de değil. Doktorların uzmanların bulduğu bir şey. Matematiksel belirli tekrarlar ve rutünler var. Bilgisayarlarda vardı dosya birleştirirdik. Barok bunu yapıyor. Çocuklarda zeka gelişimi sağ ve sol beyin dengesini kuruyor. Barok müzikte beyin kodlarının bir düzenlenmesi oluyormuş. Çocuklara zeka gelişimi için dinletilmesi çok öneriliyor.' dedi.
'İnsanı agresif eden renkler var'
İnsanı agresif eden ve rahatlatan renklerin olduğuna da dikkati çeken Dr. Murathanoğlu, 'Araba alırken bile belirli renklere hakikaten bakılıyor. Kırmızı bir renk dediğiniz zaman kişiyi agresif hale getirebilecek bir hal alıyor.' diye sözlerine ekledi.
'Güncel' yayınının tamamı ise şöyle:
Hibya Haber Ajansı