Yorgun, uykulu ve bitkin bir yüz ifadesi… Göz kapağı düşüklüğü genellikle estetik bir problem olarak görülse de, aslında hastanın yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürebilen işlevsel sorunları da beraberinde getiriyor. Öyle ki düşen kapak göz bebeğini örterek görmeyi önleyebiliyor. Bunun sonucunda hastalar görebilmek için genellikle kaşlarını yukarı kaldırmak, hatta düşüklüğün daha ileri aşamalarında başlarını geriye eğmek zorunda kalabiliyorlar. Göz kapağındaki düşüklük hastaların araç kullanmalarını, spor yapmalarını, yürümelerini ve basit gündelik işlerini yapmalarını bile riskli hale getirebiliyor. Hastalar da sorunlarından kurtulmak amacıyla ‘göz kapağı estetiği’ ameliyatı için hekimlerin kapısını çalıyor.
Acıbadem Ataşehir Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Pınar Kahraman Koytak, ancak göz kapağı düşüklüğünde herhangi bir medikal veya cerrahi tedaviyi planlamadan önce mutlaka nedene yönelik ayrıntılı değerlendirme yapılması gerektiğine işaret ederek, “Zira göz kapağı düşüklüğü, kapak işlevlerinden sorumlu göz çevresi kaslarını, bu kasları besleyen sinirleri veya bu sinirlerin köken aldığı beyindeki merkezleri etkileyen her türlü nörolojik sorun veya hastalıktan kaynaklanabiliyor. Bu hastalıklar dışlanmadan yapılan cerrahi tedaviler ne yazık ki hem yüz güldürücü olmayabiliyor, hem olası riskli bir nörolojik hastalığın tanı ve tedavisinde gecikmeye yol açabiliyor.” dedi.
Doç. Dr. Pınar Kahraman Koytak, dikkat edilmesi gereken belirtilere değindi.
Göz kapağı düşüklüğü özellikle aniden başlamışsa, bu soruna çift görme veya göz bebek boyutlarında değişiklik ya da baş ağrısı eşlik ediyorsa, zaman kaybetmeden hekime başvurmak gerekiyor. Zira bu belirtiler 3. sinir felci veya Horner Sendromu’nda olduğu gibi acil tanı ve tedavi gerektiren bazı önemli beyin damar patolojileriyle ilişkili olabiliyor. Doç. Dr. Pınar Kahraman
Koytak, dikkatli olunması gereken diğer belirtileri şöyle anlatıyor: “Ayrıca özellikle gün içerisinde değişkenlik gösteren, örneğin akşama doğru belirgin olarak artan göz kapağı düşüklüğü varsa, kapak düşüklüğü taraf değiştiriyorsa veya yine çift görme, bitkinlik gibi başka yakınmalar eşlik ediyorsa miyastenia gravis gibi kas-sinir kavşak hastalıkları açısından mutlaka ayrıntılı nörolojik değerlendirme gerekiyor”
Dr. Pınar Kahraman Koytak, 3. sinir felci belirtileri için uyardı.
Göz kapağı düşüklüğüne çift görme eşlik ediyorsa, etkilenen taraftaki gözde kayma (şaşılık) veya göz bebeğinde büyüme varsa, nedeni 3. sinir felci olabiliyor. Bu tablo; diyabete, yüksek tansiyona, travmaya ya da beyin sapında köken aldığı bölgede inmeye, damar tıkanıklığına veya kitle gibi lezyonlara bağlı olarak ortaya çıkabiliyor.
Koytak, Horner Sendromu'na dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı.
Horner Sendromu’nda kapak düşüklüğünden çok, göz kapak aralığında daralma oluyor ve aynı taraftaki göz bebeğinde küçülme izleniyor. Horner Sendromu, tutulan sinir liflerinin beyin, omurilik, hatta göğüs kafesindeki uzun seyrinden dolayı akciğer kanseri dahil ilgili anatomik bölgeleri etkileyen birçok önemli hastalığın belirtisi olabiliyor. Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Pınar Kahraman Koytak, “Özellikle akut geliştiyse veya baş ağrısı ile göz bebek boyutlarında değişiklik eşlik ediyorsa, göz kapağı düşüklüğünün acil nörooftalmolojik muayene ve nöroradyolojik tetkikler ile değerlendirilmesi gerekiyor. Zira 3. sinir felci hayatı tehdit eden anevrizma gibi damarsal basılarla; Horner sendromu ise karotis disseksiyonu gibi yırtıklarla da ilişkili olabiliyor” diye konuştu.
Doç. Dr. Pınar Kahraman Koytak, ‘kas-sinir kavşak’ hastalıklarının tanıda atlanmaması gerektiğini belirterek şu açıklamada bulundu:
“Miyastenia gravis gibi bu tür hastalıklarda kas ve sinirler normal olsalar da bağışıklık sistemini ilgilendiren bir problemden dolayı kas-sinir kavşağındaki iletimde bir problem söz konusu oluyor. Buna bağlı olarak kas işlevini düzgün yapamıyor ve değişken, yorulmakla artan - dinlenmekle düzelen kas güçsüzlüğü ile bitkinlik görülüyor”
Doç. Dr. Pınar Kahraman Koytak, Miyastenia gravis hakkında açıklamada bulundu.
Miyastenia gravis gibi kas-sinir kavşak hastalıklarında en sık ve en erken etkilenen kaslar göz çevresi kasları olduğu için hastalar genellikle ilk olarak akşama doğru artan göz kapağı düşüklüğü ve/veya çift görme yakınmalarıyla hekime başvuruyorlar. Bunun dışında kol ve bacak kaslarında güçsüzlük, yutma, konuşma, çiğneme, hatta solunum güçlüğü de oluşabiliyor. “Bu bulgular oldukça önemli olup solunum yetmezliği ile seyreden ve miyastenik kriz denilen acil klinik tabloyla ilişkili olabiliyor” uyarısında bulunan Doç. Dr. Pınar Kahraman Koytak, “Dolayısıyla hastaların yakın ve düzenli takibi gerekiyor. Hastalık sıklıkla immün tedavi seçenekleriyle iyi kontrol altına alınıyor. Eğer göğüs kafesinde yer alan timüs bezinin kötü huylu tümörü ile ilişkili ise erken cerrahiyle bezin çıkartılması gerekiyor” diye konuşuyor. Sadece göz kaslarının tutulduğu oküler miyasteni hastalarına ise tanı koymak bazen güç olabiliyor, zira taklitçi hastalıklar ile karışabiliyor. Kesin tanı için tek lif elektromiyografisi gibi ileri elektrofizyolojik tetkikler oldukça yardımcı oluyor.
Koytak, göz çevresinde oluşabilen kas hastalıklarınada değindi.
Göz çevresindeki kasların etkilendiği kas hastalıkları (progresif eksternal oftalmopleji ve mitokondrial miyopatiler, miyotonik distrofi gibi) genellikle genetik nedenli oluyor. Göz kapağı düşüklüğü çoğunlukla iki taraflı ve simetrik özellik sergiliyor, bazılarında gözlerde ciddi hareket kısıtlılığı eşlik edebiliyor. Bunların yanı sıra kol ve bacak kaslarında güçsüzlük veya kasılma, yutma güçlüğü ve sistemik bulgular da ortaya çıkabiliyor. Oldukça nadir görülen bu tablolarda aile öyküsünün iyi sorgulanması, detaylı nörooftalmolojik ve nöromusküler muayene, elektromiyografi ile genetik inceleme başta olmak üzere ileri tetkiklerle değerlendirme büyük önem taşıyor.
Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Pınar Kahraman Koytak, göz kapağı düşüklüğünün erişkinlerde en sık göz kapağını kaldıran kastaki bağ dokusunun gevşemesinden veya bağlandığı yerden ayrışmasından kaynaklandığını belirterek, şöyle devam etti:
“Bu ayrışma yaşlanmayla beraber dokuların incelmesi, kontakt lens kullanımı, göze gelen travma, göz cerrahileri, göz kapaklarının sürekli sert bir şekilde ovulması gibi birçok etkene bağlı gelişebiliyor. Üst göz kapağının üstüne yük bindiren enfeksiyöz veya iltihabi hastalıklar ile tümöral oluşumlar da göz kapağı düşüklüğü yapabiliyor. Ayrıca kozmetik amaçlı göz çevresi ve alın kaslarına uygulanan botulinum toksin uygulamaları da geçici kas-sinir kavşak iletim yetersizliğine bağlı göz kapak düşüklüğüne yol açabiliyor. Bu durum geçici olup, ilacın etkisi geçince düzeliyor.”
Hibya Haber Ajansı