Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın 12-16 Eylül’deki konsey toplantısı Avusturya’nın başkenti Viyana’da yapıldı. Toplantıya katılan ülkeler, ABD, İngiltere ve Avustralya arasında AUKUS adı altında varılan nükleer enerjili denizaltı işbirliğinden derin endişe duyduklarını açıkladı. ABD bir kez daha nükleer silahların yayılmasını önlemede en başarısız ülke haline geldi.
ABD Eylül 2021’de İngiltere ve Avustralya’yı sözde “üçlü güvenlik işbirliği” sözleşmesini imzalamaya ikna etti. Kısa adı AUKUS olan sözleşme, Avustralya’nın güçlü sualtı caydırıcılık kapasitesine sahip olmasını sağlamayı amaçlıyor. Nükleer silah sahibi ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na (NPT) taraftar ülke olan ABD, nükleer silah sahibi olmayan Avustralya’ya nükleer enerjili denizaltı teknolojisi ve ekipmanlarını transfer etmeye hazırlanıyor. ABD’nin bu girişimi, dünya çapında nükleer silahların yayılma riskine yol açıyor. İşin daha da kötüsü, AUKUS projesi, Asya-Pasifik bölgesinde yer alan tüm ülkelerin güvenliğini büyük tehlike altına sokarken, NPT’nin ilkelerini ciddi şekilde ihlal etti. Fransa’da yayın yapan Nouvelles D’Europe gazetesinde yer alan makalede, AUKUS projesinin üç ülkenin küresel güvenilirliğini zedelemelerinin yanı sıra, tüm dünya ülkeleri arasında karşılıklı güven ve dayanışmayı bozduğu savunuluyor.
Nitekim, nükleer sorunda ABD, Avustralya’ya “eli açık” bir tavırla yaklaşırken, İran’a dilediği zaman tehdit ve yaptırım uygulamayı tercih ediyor. ABD, İran Nükleer Sorunu Kapsamlı Sözleşmesi’ni yırtarak, uluslararası toplumun sorunu çözmek için harcadığı tüm çabaları boşa çıkardı. Aslında kapsamlı sözleşme, BM Güvenlik Konseyi’nin tanıdığı çok taraflı küresel diplomasinin önemli meyvesi niteliğinde ve nükleer silahların yayılmasını önleme küresel sistemi ve Orta Doğu’da barış ve istikrarın önemli dayanaklarından biridir. Joe Biden yönetimi, kapsamlı sözleşmeyi yeniden hayata geçirmek istediklerini açıklamasına rağmen, İran’a siyasi baskı ve askeri tehdit vermede ısrar etti.
Buna ek olarak tıpkı Avustralya’ya sergilediği tutum gibi, ABD, önemli müttefiki Japonya’nın kullanılmış nükleer yakıtını yeniden işlenmesine olanak sağlayan teknolojiye sahip olmasına, nükleer silah üretiminde kullanabilecek nükleer malzemeyi depolamasına izin verdi. ABD ayrıca kullanılmış nükleer yakıtı yeniden işleme ve füze geliştirme konularında Güney Kore’ye yönelik kısıtlamalarını gevşetti. Özellikle sene başından bu yana, Japonya ve Güney Kore’nin ortaya koyduğu “nükleer paylaşım” taleplerine açıkça karşı çıkmayan ABD, iki ülkeye sağlanan nükleer korumayı güçlendireceğini açıkladı. ABD’nin son aylarda yaptığı çeşitli uygulamaları, bu ülkenin nükleer silahların yayılmasını önlemeye ilişkin küresel sistemi hiçe saydığının ve bu sistemi ihlal ettiğinin kanıtları oldu. Ayrıca bu uygulamalar, ABD’nin nükleer sorununda iki yüzlülüğü ve çifte standardını gösterdi.
İşin daha da kötüsü, ABD, küresel nükleer silahsızlanma sürecini sekteye uğratmaya çalışıyor. Dünyanın en büyük ve en ileri nükleer silahlarına sahip olan ABD, Açık Semalar Antlaşması ve Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması (INF) gibi bir dizi küresel nükleer silahsızlanma sözleşmesinden çekildi ve dünya ülkeleri arasında yeni nükleer silahsızlanma görüşmelerine önşartlar koymaya çalıştı. Buna paralel olarak ABD, önümüzdeki 10 yıl içinde deniz, hava ve karadan oluşan nükleer silah gücünü kapsamlı şekilde geliştirmek için 634 milyar ABD Doları tutarında bütçe ayıracaklarını açıkladı.
ABD, nükleer silahların yayılmasını önlemedeki çifte standartlı uygulamalarının yanı sıra, küresel nükleer silahsızlanma sürecine olumsuz bir şekilde yaklaşarak ve nükleer silahlanmayı sürekli kışkırtarak, özellikle “nükleer paylaşım”, “nükleer koruma şemsiyesi” yöntemlerine başvurarak, müttefiklerini yanına çekiyor ve böylece nükleer hegemonyacılığıyla ezici askeri avantajını korumayı hedefliyor. ABD’nin bu girişimleri, küresel barış ve istikrarı ciddi şekilde bozacak ve uluslararası toplum tarafından sert dille kınanacaktır.
Kaynak: Çin Uluslararası Radyosu
Hibya Haber Ajansı