MHA-Fantastik türündeki roman, üç arkeoloğun çıkmış oldukları Şanlıurfa yolculuğu esnasında göbekli tepede buldukları taştaki figürün gerçekten var olmasıyla ve bu vahşi kadının onlara musallat olup bu üç arkeoloğun mücadelelerini anlatıyor.
Her şey Göbeklitepe’de bulduğumuz o taş ile başladı. Nereden bilebilirdim ki o figürün gerçekten var olduğunu?
Her şeyi geride bırakıp kaçıp gitmek istemiştim.
Evime döndüm. Aslında her şeyin başladığı yer burasıydı. Evet, her şey burada başlamıştı. Yolculuğu planladığımız yer burasıydı, düşündüğümüz, hazırlık yaptığımız yer yine burasıydı. Yine de burası bana huzur veriyordu çünkü burası ait olduğum tek yerdi. Beni ben yapan her şey buradaydı. Bana anlam katan ve beni anlayan da burasıydı.
Duvarlar konuşuyordu sanki. Duvarlar derdime ortak olmaya çalışıyordu. Bu sebeple de insanlara ihtiyacım yoktu. Zaten zihnimdeki düşüncelerle kavga ediyordum. Zihnimdeki düşünceler bile bana karşı hükümranlığını ilan ediyordu.
O kadar yorgundum ki zihnen ve ruhen çökmüş bir hâldeydim. Yatağıma gidip üzerimi bile değiştirmeden uzandım. Uzanmamla uykuya dalmam bir olmuştu. Gözlerim yavaş yavaş kapanmış ve zihnim yavaş yavaş yok olmaya başlamıştı sanki. Düşünceler aklımdan uçup gitmiş ve yerini huzur kaplamıştı.