9549,89%1,94
34,54% 0,18
36,00% -0,62
3005,99% 1,50
5006,70% 1,01
MHA - Çeyrek asır önce hepimizi derinden sarsan 17 Ağustos Marmara Depremi’ni yaşadık. Büyük yıkımın ardından deprem kuşağında yer alan ülkemizde güçlü binalara sahip olmak için gerekli tedbirler yeterince alınamadı.
MHA - Çeyrek asır önce hepimizi derinden sarsan 17 Ağustos Marmara Depremi’ni yaşadık. Büyük yıkımın ardından deprem kuşağında yer alan ülkemizde güçlü binalara sahip olmak için gerekli tedbirler yeterince alınamadı. Bunun sonucunda geçen çeyrek asırda; Bingöl, Van, Sivrice, Seferihisar ve son olarak 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerde çok sayıda insanımızı kaybettik. Depremi toplumsal travma olmaktan çıkarmak için güvenli binalara ihtiyacımız olduğuna dikkat çeken İZODER Başkanı Emrullah Eruslu, “Depremlerden sonra gerçekleştirilen hasar tespit çalışmalarında binaların çoğunda korozyon problemi gözleniyor. Betonarme yapılarda demirin paslanması en istenmeyen durumdur. Buna neden olan korozyonun yıkıcı etkisinin önüne geçmek için su yalıtımı hayati öneme sahip. Doğru malzeme ve işçilik ile yapılan su yalıtımı sayesinde binalarımızı ayakta tutabiliriz. Bu nedenle güvenli yapılara bakışın temelden değişmesi gerekiyor” dedi.
Deprem bilimciler Marmara Bölgesinde her an 7’nin üzerinde büyüklükte bir deprem beklendiği konusunda uyarılarını sürdürüyor. 20 Ekim 2020 tarihinde kamuoyu ile paylaşılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı tarafından hazırlanan “İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi” raporunda yer alan sonuçlar durumun ciddiyetini ortaya koyuyor; 7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminde İstanbul’daki binaların ortalama yüzde 17’sinin (yaklaşık 194 bin bina) orta ve üst seviyede hasar göreceği tahmin ediliyor. 7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminde İstanbul’daki binaların ortalama yüzde 26’sının hafif, yüzde 13’ünün orta, yüzde 3’ünün ağır ve yüzde 1’inin çok ağır hasar görmesi bekleniyor. Senaryo depreminde ağır ve çok ağır hasarlı binaların aldıkları deprem hasarı onarılamayacak boyutta olmakta ve bu hasar seviyelerindeki binaların yıkılıp tekrar yapılması gereği ortaya çıkıyor. Öte yandan orta hasarlı binaların da onarım yerine yıkılıp yeniden inşasının çoğunlukla daha uygun olduğu belirtiliyor. Böyle bir depremden etkilenecek diğer iller de hesaba katıldığında tablo daha da karamsar bir hal alıyor.
Yalıtım binaları bir kalkan gibi koruyor!
Büyük depremlerde çok acı kayıplar veren ülkemizde, depremlerin vatandaşlarımız için korku unsuru olmaktan çıkması için bilimin sesini dinlemek gerektiğine dikkat çeken İZODER - Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Eruslu, şunları söyledi: “Standartlara uygun doğru yapılaşma ile binalarımızın depremlerde yıkılmasını engelleyebiliriz. Sıklıkla söylediğimiz gibi deprem bir doğa olayıdır, depremlerde yaşanan can ve mal kayıları ise yanlış yerde, standartlara uygun olmayan şekilde yapılan denetimsiz binalardan kaynaklanmaktadır. İZODER olarak ülkemize karşı hissettiğimiz sorumluluk bilinciyle olası depremlere karşı yapılarda alınması gereken tedbirler noktasında ilgili kurumlar ve vatandaşlarımızla gerekli bilgileri paylaşıyoruz.”
Korozyon yani paslanma yapı güvenliğini tehdit ediyor
Depremin yol açtığı yıkımların en önemli nedenlerinden birinin yapının taşıma gücünü olumsuz etkileyen korozyon olduğuna dikkat çeken İZODER Başkanı Emrullah Eruslu, “Ülkemizdeki yapı stokunun çok büyük bir bölümü betonarme yapılardan oluşuyor. Betonarme yapı sistemlerinin en zayıf noktalarından birini suya karşı olan hassasiyeti oluşturuyor. Yağmur, kar, yeraltı suları, zeminde yer alan nem, mutfak, banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerdeki su kaçakları, binanın inşa edildiği zeminde bulunan basınçlı veya basınçsız yeraltı suları nedeniyle binalar sürekli olarak suya maruz kalabiliyor. Suyun taşıyıcı yapı elemanlarına nüfuz etmesi, betonun içindeki demirin paslanmasına yani korozyona neden oluyor. Korozyon ise yapının yük taşıma kapasitesini azaltıyor. Betonarme yapıların sağlıklı bir şekilde, tasarım ömürleri süresince işlevlerini sürdürebilmesi için yapının tamamının standartlara uygun şekilde su ve ısı yalıtımı ile korozyondan korunması gerekiyor” dedi.
Binalar korozyon nedeniyle sadece 24 yılda tüm taşıma kapasitesini kaybedebilir
Depremlerde yıkılmayacak binalar için su yalıtımının hayati önem taşıdığını vurgulayan İZODER Başkanı Emrullah Eruslu, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şakir Erdoğdu’nun donatı ve korozyon ilişkisini ortaya koyan araştırmasında yer alan veriler su yalıtımının önemini gözler önüne sermek noktasında çok büyük önem taşıyor. Sayın Erdoğdu’nun araştırmasına göre; suya maruz kalan bir donatı, 5 yılın sonunda taşıma kapasitesinin yüzde 50’sini, 15 yılın sonunda yüzde 90’ını, 24 yılın sonunda ise tamamını kaybediyor. Yani herhangi bir deprem ya da dış etken olmadan bile sadece donatı korozyonu ile bir yapının çökmesi söz konusu. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından yapılan incelemeler sonucunda, yüzde 79’u hasarlı bulunan 55 bin 651 konut ve işyerinin yüzde 64’ünde korozyon tespit edilmişti.”
Türkiye’deki su yalıtımlı bina sayısı çok düşük! Kentsel dönüşüm fırsatı değerlendirilmeli
Binaların deprem gibi yıkıcı etkenler karşısında ayakta kalabilmesi için gerekli olan Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin, sadece 6 yıl önce yürürlüğe girdiğini söyleyen Emrullah Eruslu, “Binanın doğrudan suya maruz kalan çatı, temel, ıslak hacim gibi bölgelerinde uygulanacak su yalıtımı ve halk arasında terleme olarak bilinen yoğuşmayı önleyen ısı yalıtımı uygulamalarının doğru ve eksiksiz yapılması ile binalarımızı güçlendirebiliriz. Bugün ülkemizde 30 yıllık binalar ömrünü tamamlamış olarak görülüyor, oysa binalarımızın ömrü en az 80-100 yıl olmalı. Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2018’den itibaren inşa edilen ve zorunlu olarak su yalıtımı yapılan bina sayısı toplam yapı stokunun sadece yüzde 1,5-2’sini oluşturuyor. Yaklaşık 10 milyon bina, 22 milyonun üzerinde konutun bulunduğu ülkemizde bu oranlar maalesef güvenli bina sayısı konusunda olmamız gereken noktadan çok uzakta bulunduğumuzu gösteriyor. Bir an önce gerekli tedbirlerin alınarak binalarımızın deprem güvenli hale getirilmesi gerekiyor. Ev alırken ya da kiralarken binanın ısı ve su yalıtımlı olup olmadığının sorgulanması bile bu konuda önemli bir adım olacaktır. Ayrıca depreme dayanıklı, güvenli binalar inşa etmek için kentsel dönüşüm önemli bir fırsat olarak karşımıza çıkıyor. Yeni inşa edilecek binalarda zemin etüdünün doğru yapılması, yapının tekniğine uygun olarak tasarlanması, iç ve dış etkenlerden yalıtım ile korunması ve denetlenmesi gerekiyor.” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.